Hayat

Hayatın hedefli hali (çoğu zaman bu 0-25 yaş civarıdır) monoton olmayan kısmıdır.
Altına sıçmamayı öğrenmek, yürümeyi öğrenmek, konuşmayı öğrenmek, ablaların göğüslerini (abilerin pipilerini) sıkmamayı öğrenmek, yazmayı öğrenmek, sınıftaki kızların pipisi olmadığını (erkeklerin neden ayakta çiş yaptıklarını) öğrenmek, ilkokul öğretmeni anne gibi görürken bu annenin kocasını baba gibi görememek, vücuttaki değişimler yüzünden birden saçma sapan bir şekle bürünen vücudumuzun, ergenlik denen olaydan dolayı böyle olmaya başladığını öğrenmek, kalbin yerinden çıkacakmış gibi atmasının aşk olduğunu, kalbin sıkışmasının acı çekmek olduğunu öğrenmek, her güzel şeyin kısa süreceğini öğrenmek, üniversitede haybeye geçirilen günlerin ilerde ne kadar çok arandığını öğrenmek, askerde kurulan dostlukların hiç bitmeyecek sanılmasına rağmen geri döndüğünde asker arkadaşlarını bir gün bile aramak istemediğini anlamak, çalışana elinden geldiğince çok iş verildiğini anlamak...

İşte bir çok insanın durakladığı yer burasıdır. Yaklaşık 25 yaş civarı olan bu durumda bir çok insan aile, okul varsa askerlik işlemlerini tamamlamış, iş bulmuş ve işini rutine bağlamıştır. Burada insan bir durur ve hayatı hakkında karar vermeye başlar. Bu ara döneme fırtınanın gözü de diyebiliriz. İşte bu noktada hayat monotonlaşmaya başlar. Her sabah kalk traş ol ya da süslen püslen. Hep aynı yoları kullan, hep aynı kişilerle aynı oda ya da ortama gir, hep benzer yemekler ... v.s.
Monoton diye tabir edilen insanı sıkan durum budur. Bu fırtınanın gözünün uzunluğu kişiye bağlı olarak değişir. Kimi kısa tutar, kimi uzun tutar.

İnsanlar genellikle bu durumdan evlenme ile çıkarlar. Çünkü evlenmek yeni bir hedeftir. Beraberinde hedefler de getirir. Para biriktirme, evlenme, ev alma, çocuk yapma, çocuğun büyümesi, çocuğun altına sıçmaması, misafirliğe gelen ablaların göğüslerini sıkmamasını öğretmek, sınıftaki kızların neden pipisi olmadığını öğretmek...
Hayat tekrar bir hedefler silsilesi haline gelir, tabi ki bu durum da içinde monotonluk barındırır ama fırtınanın gözündeki monotonluk kadar keskin değildir.

Sonra ölürüz. İki melek gelir, yeni bir heyecan başlar, bir iki soru sorarlar giderler. Gene uzunca bir monotonluk başlar. Sonra İsrafil adlı meleğin borusunun sesini duyarız. Böyle bayağı bir sarsılır mezarımız. Sanki yukarda kıyamet kopuyormuş gibi sonra bir bakarız cümbür cemaat her bir kimsenin olduğu yerdeyiz. Geçebiliyorsan cambazlık yapıp bir ipin üstünden geçersin, geçemezsen survivor-fear factor gibi bir yerde, yakıcı güneş altında börtü böcek yiyip heyecanın içine dalarsın...

Bitti lan!

Hiç yorum yok: